ermiş değilsin, gerçekliğin rahatsız

I.

 

ona eşlik eden herkesten çok

gerçekten sık sık bitimsiz kendini kurup

bendeliğine sardırdığını biliyordum.

yaratımları bağımsız bir okyanusun mavisi gibi,

hep benden tutarlı olması gibi,

beni yıkayıp kendini bir düş gibi ıslatması gibi

bana bağlıydı Kara bunu biliyordum

 

içeriği ne edeceğini

nasıl bildiğimi anlatmaya başlasam da,

bitirdiğimde

bunlarla ayrılıp gitmesinden

umudumun sonunu düşünüyordum.

beynimi bırakamayacağını bilmezdi haritaları

sıkıntılı duruyordum dönerken Kara

 

üçüncü gün yakındığım anda yanıtlamıştı bazı şeyleri,

sonunda onun kadar ince bir bileşim

başına kendi ördüğü güçlüklerden çıkmıştı

döngüleri bir bir hedef edinirlerken kendilerine

o işleri toparlayacak bir formülü

içinde bucaksız anlıyordu

 

 

o zamanlar beşinci metreden iki göz çakışsa

veren bedeniyle varolurdu

dördüncü metrede ne olduklarını nasıl sevişeceklerini anlıyordu

intihar dileği adî vaka olarak babası tarafından açık dile getirildiğinde

her açtığı canayakın pınar dibine çöküyordu solmuş

 

 

önce tekneyi ve sonra galaktik dalgınlığında okyanusun geçmiş sözlerini

öteki yöntemlere nazire bir bir konuşuyordu

ve kendi konusunda yoktu

zaman gibi öylesi bir ilaç gözyaşlarından çıkmıştı

tuzlu çerçevesinde yanmaya başlayan

arada umudu olan şey, sonunda cinselliğine cambaz olacaktı

 

 

ellerinden istedi

en istemişti sesini onun güçlükten zor duyduğu vakit

parladıydı ve taşlaşmış

 


II.

 

 

“bir dolayım olarak görürken sümbül almayı

dağıldım bir ân

aralarına yönelik yerlerine sürtmekte buldum sağaltımı, kendimi”

bunun için imliyordu Kara’ya ortasından

göğe bakar gibi duran selinin ağrı şıkları

 

yoktu bir değişiklik

 

güçlü

sahici

yedi

 

 

belirttiği yerleri kocaman gelmişti

“yurdunun ve ispatsız deney sorununun

haritalarına inanmıştı”

 

ezikliğe ilk çıkışını öngördüğü anlarda

genişliğine ilişkin kaygıları vardı.

okyanusun hesaplanmış olduğumuz formülüne ve uydusuna sardı

ne yazık ki takvimi sıkıntısını göçürmeye kısaydı

onun davrandığını sanmıştı

havadaki henüz sağ cambaz: gördüğünün olmasına ramak

babasının intiharıyla üçüncü akşam da Peyote’de olacaktı

 

 

“dudak vermeye başlamıştım artık”

 

bâkir özgürlüktü uykudan alıkoyan

zamanla gördüğünün olmasının dışında.

içeriği konuşuyoruz birden

taş yorumlayışını sanrılardan ve kardan bir beden önünde yapması

kolay gelmişti

ve

önce simgeleyen sonra seven birkaç meyhanede

benim kendi demimin kokusunda bir akşam

gösteriyordu bana varmış gibi umut cetvellerini

 

 

“bir hâl ki kendi kıyılısın, kocaman giderek

elbet saatçinin içine yönelik çarkı

birden ve bir kerelik şafakları”

 

 

her vericiyi ve her sinyali o biçimde gönderendi

bunun sümbüllü tapınağındaki dikkatini çelen,

ondan olacaktı zamanla yine olan

 

 

biraz yangın artık her davlumbaz

kendisini daha kuramsal, daha mor imliyordu

uyduya duman oynatan Gerçek’ten noksan cambaz

 

 

umarsız gerisin geri geliyor üstüme üstüme

 

III.

 

 

dört deneyi menzil etmiş bir yörünge eğrisi düşerse ölçümlerine

bir istasyon bağımsız yöntemle Kara’nın kağıtlarını geri getiriyordu,

tek sinyal tırmaşık kuşlarının sesleri:

ermiş değilsin gerçekliğin rahatsız

 

dağ

oyun

düş

kaçmak

 

“değişken kanatları görebiliyordu kıyıyı

yaratılarıyla sakinleştirmişti babasını”

 

varırdık sonra soyunuk, maddesel

çıkarırdı gelinliğini Kara

ondalığında yanındaydım büyük isteyen yerden

duruyordum sekiz olmuş bakmamaya

 

 

ısındığını anladığı parmaklarıyla bir bir yönetiyordu çeşitli hastayı

gelişimden anlıyordum,

o yüreğin önceden biriktirdiği

parmaklarına bağlıydı.

kendi ölümsüzlüğünden gördüğü tehdit

bu ilerlemenin karakutusu olan çağrışımlarıydı

 

 

Kara’nın daha damla,

düpedüz

çağrışımlarını deşmeye davrandığı anıştırmalarda

vericiyi her şafağa ayarlamak,

ve suskunluğuyla kendimi sürdürmekte olduğum cambazı bir haberin kalbinde kurmak,

ve kurdu gitmekte olanla tek geçirdiği ân…

bütün bunlar anlamaktı

anladıydı çocuğun sessizliğe cevap olduğunu

 

 

mor armasıdır bir çocuk anlatıyor düşündüğünden beri

gün Kara gibidir kendini şafağa vurduğundan beri

kötüleşmeyi bırakamayacağını anlamış yine

tekneyi düşünüyor: “o zamanlar rakam yüzey yapıyordu”

 

 

yaşlandın güçlükten kavrulmuş

nedense sözler aylarca çiçekli Kara’ya güçlükle görünmüş

kendi kuyularında gülü solanlar gibi çoğu

daralarak kendine sürtmüş

bir gözyaşı ellerinden belki vardı ama Lice’de özgür olan oymuşçasına

(çerçi belki formüle gizdi açınca iki elini)

yakınmıştı hangi avucunda baskılanan sanrılar üzerine

daha bir gerçekten korku, açık gözyaşı

duaydı, bir çeşit go, oyuncusu olmayan:

 

 

“kapattım kendimi ey Sartorius dik beni

kocaman saçmasapanlığına boşuna pembe değilim

gülümsemekten beni ey korunmaktı annem

soruyorsun ilk defa ve artık hastaysam bu meyhanede öğleüstü

niçin bordasına dek kuru

niçin beyaz çünkü”

 

 

“bırakamayacağını kağıt anlıyordu ben anlamıyordum

bağıran ateşler yerine onun

söz göstergelerinden biri vardı

önceden haçı karalanmış ve büyümüş artık”

 

 

dört avuç yine kalır gözleri zaman pınarına verici

şehvetli ve ırak olmaları değerini bildiğin biçimi.

yine bir kızın kasabasında tek tek beynimin ve istasyon meyhanesinin

her gülümsemekten söze dökülen akşamlarında,

ben de gülümserim menzil olsun diye gözlerime biri.

 

Mayıs-Ağustos 2013, İstanbul-Sivrice