Kasabanın Sırrı

ÖNCE

 

bunları sızdırıp güne damlar, süzülüp bedeninin tufanı

kime gideyim ne anlatayım, taş hani gece yani ben

koşarım bir kaldırımdan bir sonrasına

kim Kara burada, sönen bitiren açık doruğunda

o ya otellerden yaşar ya ayakta geçinir, şimdi erken yağmurunun zamanına,

verir kendini usulcana ateşle hani, rezil sırıtır kalabalıktan

tüm büyük cenabet diyeceğim,

diyeceğim dolanıp her yerlerinin sardunya kokusuna

üç gün diyeceğim ama bir yerlerine dokunmadım mı aklım karışacak

tekmil göğü bu gökyüzünde kasırga basınca

bu piyanonun adını o mavi otelden duyacaksın

kahvelerden fırlayacaksın duyunca göremez olup

— “Düpedüz öğrenin siz de” diyeceksin süzülüp dikenliklerinden

atmış hüznünü Kara sinerken boşluğuna bu sabah…

 

şimdi öğrendin ama

 

SONRA

 

vurulan hâlâ gözleriniz zincire

şimdi tekillik diyeceksiniz

yuvarlayıverir beni ıssız evlerine susuz yataklarından

Rimbaud’nun o gemileri karşınızda

çığlıklarını tek tek kaçırıyor

bu durduramadığım yerlerinden fışkıran dans

 

ÖNCE

 

gözlediğin özlediğin kalın sesler düğünlerde olur

pencerede bulutların hâlâ buraya bakakaldığı

her yandan mavi toy çığlıklar duyulacak Zeynep

 

Kimse şarkısının üstünde ölmemeli

 

 

SONRA

 

kimin camından başlıyorum Açık Radyoda

ben bir Kara duldan çekirdek

kasabada deliniyor gece o süt kokusuyla

yeri kırık, üstü karadut

kimlerin arasından bir yudum ekmek çalıp

düzde dalgadan kaçamadan ve biz ki taş direğe

birlikte bağlanmış…

hangisiydi bilemiyorum sirenlerin limanında acemi

şarkılarını benden soranlar

 

bir karanlık

 

yeniden tekmil ışık

 

kurdelalar karşıdaki kalabalığın açıktan sessizliğinde duyulacak

doludizgin kestane saçlarında sırıtacak

yukarıda sen kendi sessizliğinde

halka halka pencerenin başında

uzaklardan gülüşün kimsesiz güvertesinden yanar bana

gün avam yataktan duman, bütün gece öğrendiklerimizi acelesiz yutan

kendi çığlığının korkusunda bir kadınsın kendine pruva

 

ama kiminle öğrenirsen öğren, uyuyamayacak yaşlı kadınlar soracaklar

ayakta süzülüp gelmek bu radyoya

“Durun, korsan olur bu gece” diyeceksiniz biliyorum

düğünler geçiyor Zeynep

 

Sonunda beni bu pencereden vuracaklar

 

SONRA

 

ahali! dokunamadılar bana, o yüzden Kara gelir üstüme üstüme

söner çığlıkları kadınların hey!

topları duyar duymaz uzaklaşırken

göreceksin bu girift gecede, belki düşüneceksin beni

ellerinin doludizgin güvertesinde kendine günce

 

DAHA SONRA

 

kimse olmadığım bir Kara Kadırga bir boşlukta

üç gün dokunmadılar ona o kaldırımda

 

ÖNCE

 

Sanrılar yıl ona, ağır ağır yuvarlanırken bana,

dersinizdir aramızda teniniz

körpe geceyi koşmadan cadılar

Oysa Sarkis’i düşünecektiniz

taş kasabada bu yıl gündüz, kırık şarkısına soracaktınız

ilk gülüşü zincire hafif sızan gündüz Gazali, gece Ashberry

cömertsiniz kalabalıktan

denizlerin sürtük rehberi

 

Gördüğünüz düşü anlatayım sorun

belli bir göğü, yerleri, evleri bir bir beyler!

mahalleyi şarkısına canavar eden havzanıza sızan gözüm

herkezi çözeceksiniz başlatmak için bu av ışığını

aranızdaki çabuk söner

düğümlersen daha iyi, taş gibi rahat —ilk atarsan

dur bu attığın mavi

“öğrenin o zaman bu yeri” diyecekler

öğreneceğiz

 

Anlattığım kafa kafaya gelmeler karşımda, sahilde, radyoda duymuş tümünü

üstelik karşıda kırk gündür bir pencerede istemiş durmuş

O Kara buruk, karşıda şimdi

—“Dokunmadılar, şimdi takılıyor getireyim mi?”

Benimle birlikte iki katın seslerine iğne sokak

—“Ne diye bu karabasan, bitirelim”

siliyor uykusunu döşeklerden tek tek

yukarda açılmış bir doludizgin ölüm,

senin kollarında kaybolup

 

SONRA

 

tatlım, bu zaman kadar dirhem toplamak

karanlıkta açıkta kruvazörlerin çifte zamanlı topları

—“Ne gemisi bu uzaklaşan?”

süzülüp kımıldamazken üstten si majör herşeye ben içinde

“Buraya değen kimse, hemen tek tek gebertelim beyler!”

tutmuş ellerini zincire geçiriyor, yerle bir geceyi

Ve bu senin yolunu gözlediğimiz an

“Ne sayıyorum ki haberleri kör kör?”

Hayalet kasabadan soracaklar

—“Tam  çalılıklardan dönerken

karşıma ne çıktı bilin bakalım”

kadınlar gelip geçiyor sokaktan beyler

saçımda kokusu içimde şemsiyesi

 

ŞİMDİ

 

Bu küçücük evin sessizliğinde kör gürültü

beni ovduğu yataklar

bağıracaksınız sonunda, beni bir o cadıya soracaklar

onun gözü kendi kokusunda

“Neden hınzırsın bu kadar”

uzaktan eşlik etmiş alkışlar

fırlayacaksınız ayağa

ama belirsiz soracaklar sonra daha kaç hafta duyulacak biliyorum kırık radyoda

yığacaklar ne varsa, malûm Kara bu, inletecek.

 

Yağmur üç gün sürecek.

 

KİMSE

 

—“Neden denizde bu ya?” arka planda açık gri duman

rıhtımda tanımadı beni hiç

 

—“Ne sorup duruyorsunuz önünüz arkanız zaman!”

acımasızlığını parlatırken uzaktan

 

—“Ne geçiyor bakarken ya?” diye tersleniyor

bahşişi düzensizken dans başlatmak zordur

yırtan başı kalın kadın arasında

 

HİÇ

 

düzensiz bir sokak kalmayacak,

onu gördüğünüz en ‘den’ hali

ortalıkta ve rıhtımda takılıyor

ve daha Kara hüznü

Bu dalgadan rahat sessizce dimağın berisi

Düşeceksiniz yukardan slav mutluluklara

 

ŞİMDİ

 

öğleyin kör ışık göreceksin

uzaktan Nancarrow yuvarlanır bu kasabada acelesiz katmer

ufalayıp tufanın kalıntılarını yüzümden

usul usul kopan kocaman bir tebessümle, birikintilerini bırakıyorum orada

oysa haklısın, tabii ki tersleneceksin sallanan her bayrağa,

sayıyorum sesleri anlıyorum

fütûrsuzca yanılıyorsun bende, bulutların belirsiz

 

ŞİMDİ

prizmaların süzülen yabancısı

bir anda gülüşün

denizde zamanı lambalarının

 

EN ÖNCE

 

halka malûm

—“Gebertelim”

kısa yerleri ağlıyor öğleyin

kırılıyor boynu karşıda

 

selamlıyor hâlâ gelmek isteyen köylüleri

tam ateşle yataktan fışkıran

bu sanrı cenabet, Zeynep delicesine tutuver ellerimi !

bir olur süzülenler, fısıldar bu gece

sadece kim daha çabuk iniyor diye

soğuk taş sarhoş ediyor bağırıyorum sessizce

başlıyorum tam o zaman bu otelde tek başıma

rastlarsan kimbilir kimin tuşlarına hayalet bir radyoda

 

 

6-9 Ağustos 2012, Sivrice-Assos