gülüşlerini kokuyorsun güzelliğin bal gibi aydınlık
işte bir kokuyorsun nice, en gölgeli, yarı kapanık
sunuyorsun bana kendini oysa oraların yaralı
yukarıdan enine akşam
onca şey daha alıyorum bu yerde arada durup denize bakıyorum
dalıp durduğum ağzına bakarken ben
alıyorum gözlerini yerden
sonra
benim seni uyandırdığım sulardan içiyorum
bir kenttesin beni alıyorsun yatağına
şimdi bir dolaştım ki kendime
siliniyor mu ne öbür benim
ve çözülüyor ey seninle dünya
içindeki güzel ülkede tay
ve kalan bana ki seninle seni anlamak
sesini durup dinliyorum biteviye
sözlüğüme sabah yatağını katıyorum
sana ihtiyar saçlarımı eylülde ağarttım ben
ağzın birden fotoğrafın oluyor bana
sen ve topuzun varsın sadece bu dünyada
hiç yaşadık bu trenlerde diyorum benim nasıl yaslarım var
boynunun okulunda belki de sabahlara kadar
bu seviştiğimiz duru usul ırmak
ellerin sessiz
oysa ben artık her sabah yokuş aşağı
su artığı etinden seğiren—durmuyor bu aşk
çocuklukta kalıyor dağ ve ölüm
bakarken yaşıyoruz oysa anlamak yitirdiğimiz
bazen senin dizlerini kokluyorum
yüzünden beş satır koparıyorum sokakları alttan alıyorum
senin büyüttüğün benim ehlileştirdiğim mürekkep
saçının yapraklarında unutulmaz daireler
bundan böyle aşkın kadar fotoğrafın var
bir usul soyuyorum seni
saçın denize demet
ben nedense daha bir yarım böyle
ne güzel geldin başıma dedin bana bu yaban koşuda
bu yüzden mi güzel ellerin ayakların
görüyorum
görüyorum ve açılmışsın
sen güzelsin ben doğruyum neşesi çözülü şey seni
Ortaçağ sesinin akşamlarında zenci hüzünleri